
Hayvanların Duyguları Var mıdır?
”Hayvanların duyguları var mıdır?” Bir kitap okudum ve cevabının ”evet” olduğunu çok iyi bildiğim bu soruya dair harika kanıtlar buldum.
Öncelikle biraz kitaptan ve yazarından bahsetmek istiyorum. Kitabın adı: ”Hayvanların Duygusal Dünyası” Yazarı, Marc Bekoff, Boulder- Colorado Üniversitesi’nden emekli bir biyoloji profesörü, Hayvan Davranışları Derneği (Animal Behavior Society) üyesi ve eski bir Guggenheim üyesi. Marc Bekoff, uzun yıllar boyunca hayvan davranışları konusunda çok sayıda araştırma yapmış ve çeşitli organizasyonlarda görev almıştır. Ayrıca yaptığı çalışmalar ve bilişsel etoloji alanındaki katkıları nedeniyle seçkin kurumların verdiği ödülleri de bulunmaktadır.
Bu sitede kedi ve köpekler hakkında yazıyorum ama okuduğum bu kitapta çok farklı türden hayvanla yapılmış bilimsel çalışmalar ve gözlemler bulunduğunu da eklemek isterim. Tüm bu inceleme ve araştırmalar sonucunda da hayvanların; tutku, empati, mahcubiyet, intikam, adalet, etik gibi tamamıyla insana özgü olduğunu sandığımız duygulara sahip olduğu, ayrıca yas tuttukları, birbirleriyle oyun oynadıkları, selamlaştıkları ve şakalaştıkları ifade ediliyor.

Kitabın giriş bölümünde; duyguların mikroskopta incelenerek tespit edilen bir şey olmadığı ancak evrimsel biyoloji, bilişsel davranış bilimi ve sosyal sinirbilim alanlarında yapılan araştırmaların, çok sayıda ve çok çeşitli hayvanın, zengin ve derin duygusal dünyaları olduğunu desteklediğinden söz ediliyor.
Kambur balina, katil balina ve ispermeçet balinalarının beyinlerinin, yakın zamana kadar sadece insanlara ve maymunlara özgü olduğu iddia edilen iğ hücreleri bakımından benzerlik gösterdiği ortaya çıkmış. Beynin bu bölgesi ”sosyal organizasyon, empati, başkalarının duyguları hakkındaki sezgi ve bağırsak tepkimeleri ” ile ilişkilendiriliyor. Bu hücrelerin, duyguları işlemede önemli bir yere sahip olduğu ve balinaların beyinlerinin, insandan çok daha fazla iğ hücresi ile donatılmış olduğu söyleniyor. (KAYNAK: https://www.newscientist.com – Aralık 2006)
”İmparatorun Yolculuğu” adlı belgeseli büyük hayranlıkla ve duygulanarak izlemiştim. Penguenlerin yumurtalarını ve yavrularını koruyabilmek için ne büyük zorluklarla mücadele ettiklerini ve acıyla başa çıkabilmek için yaptıklarını öyle güzel anlatır ki. Böyle bir belgeseli izleyip de hayvanların duyguları olduğunu kabul etmemek büyük haksızlık olacaktır herhalde.

Evrensel Duygular Nelerdir
Hayvan duygularını sistematik olarak inceleyen ilk bilim insanı Charles Darwin, tüm duygular içinde altı duyguyu ”evrensel” olarak tanımlar. Bunlar; ”öfke, mutluluk, üzüntü, iğrenme, korku ve şaşırma.” Daha sonra Stuart Walton tarafından, listeye başka duygular eklenir; ”Kıskançlık, hor görme, utanç ve mahcubiyet. Sinirbilimci Antonio Damasio tarafından da ”sempati, suçluluk, gurur, kıskançlık, hayranlık ve içerleme ” sosyal duygular olarak tanımlanarak Darwin’in listesine eklenir.
Peki, hayvanlar bu duygulardan hangilerini deneyimliyorlar?

Anne Sevgisi
Annelik yaşayan her canlıda, yoğun bir sevgi ve sahiplenme duygusu vardır. Pek çok türün annesi, yavrusunu korumak için kendi hayatını bile tehlikeye atar, yine de başarılı olamaz ve yavrusunu kaybederse derin bir keder ve acı hali yaşar.
Anne denizaslanlarının, yavrularının katil balina tarafından avlandığını görünce ürkütücü bir şekilde bağırıp acı içinde inlediği gözlemlenmiştir.
Avustralya sülükleri ya da kan emiciler yeni doğmuş bebeklerini ve yavrularını, yumurtadan çıktıktan sonra altı haftaya kadar taşırlar, güvende olduklarına emin olana kadar yeni alanlara taşımaya devam ederler.
ABD İnsani Yardım Topluluğu’nda çalışan Naomi Rose, Kanada’daki Vancouver, Adası kıyılarında büyük bir orca sürüsünü izlerken şöyle bir olayı gözlemler. Yavru orca, bir teknenin peşinden yüzerken başı teknenin pervanesine çok yakın olduğu için annesi yanına gelir ve yavrusunu tekneden uzaklaştırmak yerine, yakın mesafeden ve dikkatle takip etmeye başlar. Anne orca, yavrusunun oyun arzusuna ve merak duygusuna da zarar vermeden anneliğini yapar ve yavrusunu güvende tutmaya çalışır.

İntikam
İntikam, ne kadar biz insanlara has bir duygu gibi duruyor değil mi? İntikam için en azından bir hafıza ve planlama yeteneği olması gerektiğini sanıyoruz. Oysa ki tam olarak öyle değil, bu örnek anlatmaya yetecektir sanırım.
Suudi Arabistan’da bir adam, arabasıyla bir babuna çarpar ve ölümüne sebep olur. Ardından bir grup babun, sonraki üç gün boyunca aynı yerde adamın tekrar geçmesini bekler. Adamı tekrar gördüklerinde de içlerinden biri çığlık atar ve tüm babunlar arabaya taş atarak camını kırar.

Empati ve Şefkat
Şevkat, empati ve hatta bazen sempati de hayvanlarda çok sık görülen duygulardandır.
Örneğin, Etiyopya’da bir çete tarafından kaçırılmış olan 12 yaşındaki bir kız çocuğu, üç aslan tarafından kurtarıldı. Kaçırılma olayında görevli Çavuş Wondimu Wedajo olayı şöyle anlatıyor; ”Biz bulana kadar aslanlar çocuğu korumuşlar ve biz geldiğimizde onu bir armağan gibi bize teslim edip ormana geri döndüler.” Kırsal Kalkınma Bakanlığı’nda görevli olan vahşi yaşam uzmanı Stuart Williams’a göre, aslanların kıza zarar vermeyip onu koruma nedenleri; çocuğun, kaçırılmanın travmasıyla ağlıyor olması. Williams, ”Aslanların kızı yememiş olması, kızın iniltilerini, yavru aslanların miyavlama sesine benzetmiş olmalarıyla açıklanabilir. Aksi halde muhtemelen onu yemiş olurlardı.” diyor.
Anneleri Rus Nehri yakınlarında vurulup öldürüldüğü için öksüz kalan iki bozayı yavrusundan biri, yürürken topallayan ve beslenebilmek için yardıma ihtiyaç duyan yaralı kardeşini yalnız bırakmaz. Dişi yavru, avlanmak için dışarı çıkar ve yakaladığı balığı kardeşine verir. Kardeşlerden birinin daha zayıf durumda olan diğerinin bakımını üstlendiği ve onu yaşatmaya çalıştığı bu davranış ”kardeşlik ne güzel şey” diye gözyaşlarımı pıt pıt yaptı.

Yas ve Keder
Şüphesiz ki hayvanlar da tıpkı insanlar gibi bir ayrılık ya da ölüm sebebiyle acı çeker ve yas tutarlar. Yas tutan hayvanlar, gruptan uzaklaşır ve diğer grup üyelerinin onları tekrar aralarına almak istemesine karşı direnç gösterirler. Uzun süre hareketsiz kalıp, boş gözlerle etrafa bakarlar. Yemek yemeyi bırakır, sekse karşı isteksizleşirler. Bazen kaybettikleri yakınlarını hayata döndürmek için takıntılı davranışlar sergiledikleri bile olur. Başarılı olamadıklarında ise günlerce cesedin yanında bekledikleri gözlemlenmiştir.
Fil uzmanı Cynthia Moss, ”Fil Hatıraları” adlı kitabında; fillerin ölen grup üyesi için neler yaptıklarını şöyle anlatır; ”Tina’nın cesedinin etrafında duruyor ve nazikçe onun ölü bedenine dokunuyorlardı. Zemin ıslak ama kayalık olduğu için gevşek bir toprak bulmakta zorlanmalarına rağmen onu gömmeye çalışıyorlardı. Sonunda küçük de olsa bir toprak yığını oluşturmayı başarabildiklerinde, bunu Tina’nın bedeninin üzerine attılar. Trista, Tia ve birkaç fil daha, etraftaki çalılardan dallar toplayıp getirdiler ve cesedin üzerine bıraktılar. Akşam olduğunda, cesedi dallar ve toprakla, neredeyse tamamen gömmüşlerdi. Ve gecenin büyük çoğunluğunda başında nöbet tuttular. Cesedin başından isteksizce ayrılmaya başladıklarında artık şafak söküyordu.”
Boston Franklin Park Hayvanat Bahçesi’nde kanserden ölen dişi goril Babs için yapılan törende, uzun yıllar boyunca eşi olan erkek goril, Babs öldüğünde inliyor ve göğsünü yumrukluyordu. Hatta ölen eşinin en sevdiği yiyecek olan kerevizi, avcuna bırakarak uyandırmaya çalıştı. Gorilin, eşi için yas tutma anlarını gözlemleyen yerel muhabirler haberde; ”Aile üyeleri Babs’ın yattığı odaya gelip ‘sevgili liderlerine’ tek tek yaklaşıyor ve cenazesi başında nazikçe burunlarını çekiyorlardı.” diye yazmışlardı.

”Veteriner Hekim Marty Becker yıllar önce, babasına Pepsi adında bir minyatür schnauzer (Alman cinsi bir köpek türü) hediye etti. Pepsi, onun en yakın arkadaşı oldu. Marty’nin babası 80 yaşında intihar edene kadar, yıllarca aynı yemeği, aynı sandalyeyi ve aynı yatağı paylaştılar. İntiharın hemen ardından, polis, aile ve arkadaşlar evden ayrıldıktan sonra, Pepsi alt kattaki bodruma, dostunun öldüğü ve bir heykel gibi durduğu yere koştu. Marty, onu bulup kucakladığında, hayvanın inlediğini ve kollarının kaskatı olduğunu söyledi. Onu babasının yatağına götürüp yatırdı ve burada hemen uykuya daldı. Marty, annesi ile yaptığı konuşmada, Pepsi’nin bodruma inen merdivenin basamaklarından korktuğu için 10 yıl boyunca hiç aşağıya inmediğini öğrendi. Oysa ki, dostuna veda edebilmek için tüm hayatı boyunca yaşadığı bu korkunun üstesinden gelmişti. Ne yazık ki, en iyi arkadaşının ölümü Pepsi’yi derinden yaraladı ve bir türlü toparlanamadı. Gittikçe içine kapandı, güçsüzleşti ve sonunda bu şekilde öldü. Marty, Pepsi’yi gömdüğünde, ölümünün kırık ve acı çeken bir kalp yüzünden olduğunu anladı. Çok yakından bağlandığı ve hayatını adadığı insan artık yanında olmayınca, yaşama isteğini kaybetmişti.”

Mahcubiyet
Marc Bekoff, mahcubiyet duygusunu şöyle açıklıyor; ”Utanabilme yeteneği, duyarlı ve kendi benliğinin farkında olan bir varlığın işaretidir. Benlik duygunuz olmasaydı, size kimin baktığını umursar mıydınız?”
Harvard Üniversitesi’nde psikolog olarak görevli olan Marc Hauser; bir erkek rhesus maymununda ”utanç verici” olarak adlandırdığı bir gözlemi paylaşıyor. ”Bu maymun, bir dişi maymun ile çiftleştikten hemen sonra yanlışlıkla bir hendeğe düşüyor ve hızlıca ayağa kalkarak etrafına bakınıyor. Etrafta onu gören bir maymun olmadığına emin oluktan sonra poposunu havaya kaldırıyor ve başı ile kuyruğunu dik tutarak oradan uzaklaşıyor. ” Eğer kalabalıklar içinde düşmüşsek utançtan renkten renge giren ama düştüğümüzü kimse görmemişse havalı havalı yürümeye devam eden biz insanlara ne kadar da benziyor değil mi?

Öfke ve Saldırganlık
Ahtapotlar sinirlendiklerinde renkleri kırmızıya döner.
Kuşlar arasında ”kardeş kavgası” diye bir kavram vardır. Kardeşler birbirlerini korur ve ortak düşmanlarına karşı işbirliği yaparlar ancak hayatta kalmak için birbirlerinin yiyeceğini çalar, birbirlerini yuvadan atar, hatta öldürürler.
Erkek zürafalar, sinirlendiklerinde birbirlerine doğru yürür, birbirlerinin boynuna dolanır ve boyunlarını boynuzlarıyla sıyırırlar.
Kaliforniya Üniversitesi Santa Cruz’da deniz biyoloğu olarak görev yapan Ron Schusterman tarafından anlatılan şöyle bir hikaye var; Ron, laboratuvarda tutulan ve ünvanı ”dışkı fırlatan” olan Franz adlı genç bir şempanzenin, kafesi temizlendiği için risk olmadığını düşünerek kaşısına geçip : ”Beni yakalayamazsın, na na na na.” diye alay eden Larry isimli arkadaşına, az önce yediği yiyecekleri kusarak fırlatıyor ve ardından kafesin içinde zafer dansı yapıyor. Bu da bize gururlu bir şempanze ile alay etmenin sonuçlarını gösteriyor.

Aşk ve Flört
Fillerdeki mest dönemi, fillerle ilgili hemen her belgeselde anlatılır. ”Mest” sözcüğü Farsçada ”sarhoş” anlamına gelir. Mark Bekoff’un, fillerin mest dönemini anlatırken kullandığı şu benzetmeye bayıldım; ”Mest, pahalı bir tıraş sonrası losyonunun ve hızlı bir arabanın fil versiyonudur.”
Mest; erkek fillerin normalin 60 katı daha fazla testosteron hormonu salgılamasına bağlı olarak, aşırı saldırgan ve seks takıntılı davranışlar gösterdiği bir dönemdir. Cinsel olgunluğa erişmiş boğa filleri, yılda bir ya da iki aylık süreyi mest halinde geçirirler. Mest halindeki fillerde fiziksel ve davranışsal olarak pek çok değişiklik gözlenir. Erkek filler, salgıladıkları keçi sürüsüne benzer kokuları ve günde 300 litreden fazla idrar üretimi ile dişi fillere çiftleşme niyetlerini ve üreme sağlığının yerinde olduğunu göstermeye çalışırlar.

Minnettarlık
Okuduğum bu kitap sayesinde sadece insana özgü olduğunu sandığımız pek çok duygunun gerçekte tamamen bize ait olmadığını öğrendim. Mesela sizce hayvanlar teşekkür ve minnet duygularını hissediyor olabilirler mi? Yazar, bununla ilgili de harika bir örnek paylaşıyor;
2005 yılının Aralık ayında, 15 metre uzunluğunda ve 50 ton ağırlığında dişi bir kambur balina, ağa yakalanmış bir yengeç sürüsünün arasında kalmıştı. Yengeçlerin ağırlığı, balinanın deliğini su yüzünde tutmasını zorlaştırıyordu. Cesur bir dalgıç ekibi onu yengeçlerin arasından kurtardı. Balina, serbest kaldıktan sonra kendisini kurtaranların her birine burnuyla dokundu ve bu onları çok şaşırttı. Bir balina uzmanının söylediğine göre bu; ‘‘nadir ve dikkat çekici bir karşılaşmaydı”. Kurtarıcılardan biri olayı şöyle anlatıyordu; ”Ağzından geçen ipi keserken onunla göz göze geldik, bana göz kırpıyor ve beni izliyordu. Onu özgür bıraktıktan sonra, bunu yaptığımız için bize teşekkür ettiğini ve yardımcı olabildiğimizi hissettim. Bizi burnuyla selamladıktan sonra benden bir adım uzaklaştı, beni biraz itti ve eğlendi. Bu, hayatımın destansı anlarından biriydi.”

Adalet ve Etik
Hayvanlardaki adalet ve etik anlayışı en çok oyun oynamaları sırasında ortaya çıkar. Hayvanların oyunlarıyla ilgili detaylı bir yazı yazdım, onu buradan okuyabilirsiniz. Bu yazıda da, kitapta yer alan şu örneği vermek istiyorum:
Alexandra Horowitz, Kaliforniya San Diego’da bilişsel bilim alanındaki doktora tezi sırasında plajda oyun oynayan köpekleri gözlemliyor ve şu hikayeyi anlatıyor; ”Dik Kulak isimli bir köpek, bir oyun grubuna katılarak Blackie ve Roxy adlı iki köpeğin oyununu bölüyor, bunun hemen ardından Dik Kulak isimli köpek, diğer köpekler tarafından gruptan kovuluyor ve geri dönmek istediğinde ise Blackie ve Roxy isimli köpekler oyunu yarıda bırakarak uzaktan gelen bir sese yöneliyorlar. Köpekler, Dik Kulak’ın görüş açısını takip ederek ondan kaçıyor ve kurtulmayı başardıktan sonra ise oyunlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.”
Marc Bekoff; Darwin’in erdemli bireylerin daha az erdemli olanlara göre daha zinde ve daha fazla yavruya sahip olduğu söylemine ek olarak, oyun oynayan bireylerin üreme yeteneğinin, oyun oynamayan bireylere göre daha yüksek olduğunun söylenmesinin mümkün olmadığını ancak yine de kır kurtlarıyla ilgili yaptığı çalışmalarda şöyle bir sonuca ulaştığını ekliyor. Bekoff; ‘‘oyunlara yeterince katılmayan kır kurdu yavrularının, grup üyelerine olan bağlılığının azaldığını” belirtiyor. Wyoming’deki Grand Teton Milli Parkı’nda yaşayan kır kurtları üzerinde yapılan yedi yıllık bir çalışma; sosyal gruplarından uzaklaşan bir yaşındaki yavruların % 55’inden fazlasının öldüğünü, grup içinde kalanların % 20’sinden azının öldüğünü ortaya koyuyor.

Mizah Duygusu
Kitapta sözü edilen başka bir kitap da; dünyanın en zeki atı hakkında. ”Beautiful Jim Key” isimli kitabın yazarı Mim Eichler Rivas, Jim isimli atın 12 yaşındaki bir insan zekasına ve olağanüstü mizah yeteneğine sahip olduğunu ancak buna inanmayan gazetecilerle yaşadığı şöyle bir anıyı anlatıyor: Mim Eichler Rivas, gazetecilere, Jim’i ziyarete gelmelerini ve heceleme tahtasından ona sözcük heceletmelerini ya da yazar kasadan para bozmasını istemelerini söylüyor. Ancak Jim meşhur bir at olduğundan gazetecilerin yanlarında mutlaka elma ya da armut getirmelerini de hatırlatıyor. Ancak gelen gazetecilerden biri yanında meyve getirmeyi unutuyor. Mim Eichler Rivas, Jim ve muhabiri bir süre yalnız bırakıp tekrar yanlarına geldiğinde Jim’e röportajın nasıl geçtiğini soruyor. Jim harf tahtasına ”F-R-U-I-T-L-E-S-S” (meyve yok) yazıyor.
Hem kitabı okumak hem de bu şekilde kısa bir özetini yazmak benim için çok keyifliydi. Umarım sizin için de keyifli olmuştur ve belki bu yazı, hayatınızın kalanında hayvanlara daha farklı bir gözle bakmanızı sağlar.
Hayvanlar da insandır Evrimleri bizden farklı olsa da anlaşılıyor ki düşünceleri var. Çünkü duyguları var
Kesinlikle
[…] önceki yazımda Marc Bekoff’un ‘‘Hayvanların Duygusal Dünyası” isimli kitabından […]